Başka kokar annelerin evleri. Biz poğaça, kurabiye, kek, börek kokar sanırız ama aslında sevgi kokar. Annenin elinin değdiği her şeye geçen sevginin kokusudur eve sinen koku. Bir annenin eli değiyorsa her şey başka durur, başka kokar, başka lezzetli olur...


25 Eylül 2010 Cumartesi

Acil durumlar için: Mikrodalgada browni

Acil durumları kurtaracak bir browni tarifim var ama bunun için mikrodalga gerekiyor. Yani gerçekten acilse... Yoksa normal fırında da pişiyor. Sadece biraz daha uzun sürüyor. Beklerim derseniz normal fırında 40-45 dk, yok ben bekleyemem diyorsanız mikrodalgada 7 dk. Karar sizin.


1 su bardağı süt
1,5 su bardağı toz şeker
1 su bardağı sıvıyağ
1 vanilya
4 dolu tatlı kaşığı toz kakao

1,5 su bardağı un
1 kabartma tozu
3 yumurta



Süt, şeker, yağ, vanilya ve kakaoyu mikserle iyice çırpalım. Bu sostan 1 su bardağı ayıralım. (Birçok tarifte yumurta bu karışıma konuyor. Ama kekin üzerine dökülen sostaki yumurta çiğ kaldığı için ben tercih etmiyorum. Çünkü hem biraz kokuyor hem de özellikle Ege'nin çiğ yumurta yemesini istemiyorum.)



Kalan karışıma 3 yumurta, 1,5 su bardağı un ve kabartma tozu ilave ederek bir güzel çırpalım. Mikrodalgaya girebilecek bir kabı (normal fırın kullanıyorsanız normal bir kek kalıbı olur) yağlayarak hamurumuzu dökelim.
  


Mikrodalgada "maksimum high" ya da "650 watt" civarında 7 dakika pişirelim. Çıkarınca dilimleyip sosunu dökelim ve "Ay ne kadar pratiksin şekerim... Bu kadar kısa sürede... Nefis olmuş..." tezahüratları eşliğinde kekimizi yiyelim. (Normal fırında 180 derecede 40-45 dakikada pişiyor. Sonraki adımlar aynı :)



Afiyet olsun...

19 Eylül 2010 Pazar

Közlenmiş panlıcanla fırında karnıyarık



Patlıcanı çok severim ve patlıcanla yapılan her şeye bayılırım. Ama patlıcanın bir sorunu var; kızartırken çok yağ çeker bildiğiniz gibi. Bu nedenle de kızartılarak yapılan yemeklerine alternatifler üretiyorum zaman zaman. Köz patlıcanlı karnıyarık da onlardan biri. Ocakta patlıcan biber közleme aletini görmüşsünüzdür. İnanın çok işe yarıyor. Eskiden fırında, alüminyum folyonun üzerinde közlerdim. Şimdi o közleme aletiyle çok daha pratik şekilde hallediyorum.



8 küçük patlıcan
200 gram dana kıyma
2 kaşık ayçiçek yağı
1 soğan
2 biber
3 orta boy domates
kırmızı toz biber
tuz
karabiber
4-5 sap maydonoz




Patlıcanları yıkayıp altından ve üstünden birer şerit soyuyorum. Yarmayı közleme sonrasına bırakmanızda fayda var, zira közlenirken suyu akabilir. Saplarıyla birlikte közlüyorum ve fırına dayanıklı bir tepsiye alıyorum. (Fırında yemek pişirmek çok kişiyi korkutuyor, zor bir şeymiş gibi geliyor ama bir kez alışınca tencerede pişirmekten çok daha pratik ve lezzetli olduğunu görüyorsunuz.)

Sonrası malum: Kıymayı yağda kavuruyoruz, rendelenmiş soğanı, küçük doğranmış biberi ekleyip biraz daha çeviriyoruz. Domatesi ve toz biberi de ekliyoruz. (Toz biber demişken... Anne eli... Toz biberi ve daha bir sürü kışlık malzemeyi annem yazdan hazırlayıp bana veriyor sağolsun.) Pişen harcı ocaktan alınca tuzunu, karabiberini ve maydonozunu ekliyoruz. Patlıcanların içine doldurup tepsiye suyunu da koyuyoruz.
220 derecede yarım saatte pişiyor.

Afiyet olsun.

18 Eylül 2010 Cumartesi

Sarımsaklı, domatesli turşu


Bu yaz memlekette biraz uzunca kaldım ve erişte, tarhana gibi kışlık yiyeceklerimin çoğunu annemle beraber hazırladım. Ama şu sarımsaklı, domatesli turşuyu yapmaya fırsat bulamadan İstanbul'un yolunu tutmuştuk. Bugünlerde annem burada bizimle. Fırsattan istifade, turşumuzu yapıverdi. Efendim, annem yaptı, fotoğraflamak ve yazmak bana kaldı. Biz acı biberden yaptık ama o ince uzun biberlerin tatlılarını bulabilirseniz onunla da olur. Ölçüler anne işi; göz kararı yani. Ben elimden geldiğince hizaya sokmaya çalıştım. Kolay gelsin, afiyet olsun.



750 gr kadar biber
1,5 kg domates
3 baş sarımsak
3 yemek kaşığı turşu tuzu
2 su bardağından biraz az sirke
1 çay kaşığı limon tozu



Biberleri küçük küçük doğrayın. Domatesleri rendeleyin. Biz sarımsakları da rendeledik ama ezecekseniz kullandığınız tuzun miktarına ve turşu tuzu olmasına dikkat edin. Sarımsağı domatesle iyice karıştırın. Biberleri de ekleyerek harmanlayın.


Derince bir kapta sirke, tuz ve limon tozunu karıştırın. Tuz ve limon tozu eriyince domatesli karışımla birleştirin. Kavanozlarınıza doldurarak ağızlarını sıkıca kapatın. Yaklaşık 15 gün içinde turşunuz hazır olacaktır. Ben kahvaltıda yemeye bayılıyorum ama yemeklerin, özellikle de kısırın yanında nefis oluyor.







Afiyet olsun.

16 Eylül 2010 Perşembe

Hem kolay, hem lezzetli hem de yağsız: ELMALI SÜNGER



Efendim, bizim evde günde 3 kere çay demlenir. Sabah, akşamüzeri ve akşam yemeği sonrası. Hepsinin yeri ve lezzeti ayrıdır bence. Kahvaltıda mis gibi kokar, akşamüzeri bünyeyi canlandırır, akşam da yenen yemeği hazmettirir :) Bahane çok tabii çaysever için. Ama tek derdim çayı kuru kuru (!) içmekten hoşlanmıyor olmam. İllle de yanında bir şey olacak. Sevgili kayınvalidemin dediği gibi: "Hiçbir şey olmasa, bir kuru ekmek olsun yeter." E hal böyle olunca, çaydanlıktan sonra bizim evde en çok kullanılan eşya fırın oluyor tabii.

Bu tür bir kriz anında uydurulmuş bir tarifim var. Hem kolay, hem hafif, hem lezzetli hem de YAĞSIZ!.. Misafirler için bile yüzünüzü kara çıkartmayacaktır. Elma mevsimi geldi. Ege elmaya ve elmalı şeylere bayılıyor ama elma yerine mevsimine göre evde hangi meyve varsa kullanabilirsiniz. Muz, armut, şeftali, yazın olgun italyan eriği... Yalnızca meyvenin suyunu salacak kadar yumuşak olmamasına özen göstermelisiniz. Şekeri az bir kek. Asıl tadını meyvenin kendi şekeri verdiği için diyet yaparken bile iş görüyor :)



2 yumurta
yarım çay bardağı toz şeker
yarım çay bardağı ılık su veya süt
5 tepeleme yemek kaşığı un
1 paket kabartma tozu
4-5 elma
biraz tarçın
dilerseniz süslemek için pudra şekeri





Elmaları soyup dilimleyin ve yağlanmış kalıbınızın dibine dilediğiniz gibi yerleştirin. (Kalıp çok büyük olmazsa daha iyi olur.) Üzerlerine tarçın serpin.

Yumurtaları, toz şekeri ve suyu karıştırma kabında iyice köpürene dek çırpın. Unu ve kabartma tozunu ekleyin ama mikserle değil de spatula veya kaşıkla yavaş ve dikkatlice karıştırın. Köpükler sönmesin mümkünse. Normal kekten daha yumuşak olan hamurunuzu elma dilimlerinin üzerine dökerek 180 derece fırında 25-30 dakika pişirin.

Soğuyunca ters çevirerek servis tabağına alın. Dilerseniz pudra şekeriyle süsleyebilirsiniz.

Afiyet şeker olsun...



15 Eylül 2010 Çarşamba

Sinema nasıl bir şeydi?

3 yıl aradan sonra dün akşam sinemaya gittim. Hamileliğimde yaşadığım tansiyon sorunu nedeniyle bu tür yerlerden uzak durmaya başlamıştım. Sonrasında da bebek falan derken olmadı bir türlü. Şeytanın bacağını kırayım artık dedim ve yorumlarını okuyup merak ettiğim "Inception"a gittim. Amanınnnn... 3 yıldır sinema filmi deneyimi Digitürk'ün salonlarıyla sınırlı olan bünyeye ağır gelmesin diye 3 boyutlu Oyuncak Hikayesi'ne gitmeyen ben, az daha ebele gübele diye salyalarımı akıtmaya başlıyordum... Allahtan bir kova dolusu patlamış mısırın bitmesi ve antrakt zilinin duyulmasıyla derin bir nefes alma ve kendimi toparlama fırsatı yakaladım. Egecim, Oyuncak Hikayesi'nin de dvd'sini alırız artık oğlum.


Not: Matrix olmasaydı Inception çok daha farklı bir yere otururdu sanırım ama bu tür filmerin ağa babası Matrix olunca çıta epey yukarıda duruyor tabii... Yine de insanı zorlayan senaryosu ve kurgusuyla saygı duyulmayı hak ediyor efendim. Saygılar bizden...

14 Eylül 2010 Salı

Merhaba

7 Aralık 2007'de oğlum doğdu, anne oldum ve hayatım tümüyle değişti. Öyle bir çoğalmış, öyle bir zenginlikle karşı karşıya kalmıştım ki buna alışmam biraz zaman aldı, zorlandım. Hem muhteşem hem güç zamanlar yaşadım. Güldüğüm de oldu, ağladığım da... Ege şimdi 3 yaşına yaklaşıyor. Zor günlerin çoğu geride kaldı. Şimdi günlerim daha keyifli, birlikte daha çok eğleniyoruz, birbirimizden çok şeyler öğreniyoruz. Hiçbir şeye değişmeyeceğim bir ışıltı var gözlerinde. Bana bakınca, beni öpünce, bana "Seni çok sevdim annecim," deyince öyle ılıcık bir şey akıyor ki içimde, "o an"ı yaşayabildiğim için, Ege benim oğlum olduğu için milyonlarca kez şükrediyorum.

Doğumda hastane odamızın kapısına asmak için yaptığım kalp
şimdi oğlumun odasının kapısını süslüyor.
Bebekliği bizi üzen sağlık sorunlarıyla geçince, yemesi içmesi, yıkanması giyinmesi derken biraz fazlaca titizlenir oldum. Şimdilerde biraz daha normale dönüyorum sanırım, ama yine de en azından anne eli değmiş şeyler yemesi çaba gösteriyorum. Yediği, giydiği, oynadığı şeylerde benden bir iz olması hoşuma gidiyor. Bu blog bu izlerin kaydını tutmak için biraz da...

Sevgiyle...